İngilizce dünya dilleri arasında ana dil olarak en çok sayıda kişinin konuştuğu dil olmasa da bugün kesinlikle bir lingua franca yani ana dilleri farklı olan kişilerin iletişim kurmak için kullandıkları bir ortak dil olarak kabul ediliyor. İnternetin yaygınlığı, tam anlamıyla tüm dünyayı saran bir ağ yaratırken İngilizce dilinin kullanımında sıra dışı bir zemin oluşturdu. Öyle ki Kachru’nun 1983’te tahmin ettiği gibi yakın zamanda İngilizce’yi ikinci bir dil olarak konuşanların sayısı ana dil olarak konuşanlardan daha fazla olacaktır. Sonuç olarak İngilizce’yi iyi öğrenmek kaçınılmazdır.
Bebeklere dilin seslerini öğretirken yüzlerce yıldır kullanılan bir yöntemi, fark gözetmeksiniz tüm insanlar çocuklarına ana dilini öğretirken kullanırlar. Her bebek hayvan sesleri içeren şarkılar ve tekerlemelerle büyür, hayvan resimleri olan kitaplara bakar ve her sayfada karşısına çıkan hayvanın sesini çıkarması için teşvik edilir. İlginçtir ki dünyadaki tüm köpekler aynı şekilde havlasalar da köpeklerin havlaması farklı dillerde farklı seslere dönüşür. Bu tamamen o dile hakim seslerle ve bu seslere göre gelişen gırtlak yapısıyla ilgilidir. İkinci öğrenilen dillerde görülen ana dilin şivesinin etkisi de buna bağlıdır. Bu anlamda çocuğun dili öğrenmesi demek öncelikle o dile ait sesleri çıkarabilmeyi öğrenmesi demektir.
Dili kendisini oluşturan sesleri temel alarak öğretmek yeni bir yöntem değildir. Bebekler dili hep böyle öğrenirler ve daha 12 – 18 aylıkken ana dillerine doğru telaffuz, doğru dil bilgisi (gramer) ve kendini ifade edebileceği sözcük dağarcığıyla hakim olurlar. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken çocukların dili oluşturan anlamlı ses parçalarıyla tanışmalarını sağlamaktır. Bu şekilde çocuklar kısa süreler içinde farklı bir dilin sesleriyle tanışırken aynı zamanda da seslenim organlarını (gırtlaklarını) öğrendikleri dilin seslerine göre hazırlamaktadırlar.